10 Şubat 2008 Pazar

Komplocular

Bir köprünün üzerinden aşağıya doğru, ekmek parası derdinde otobüslere doluşmayı bekleyen onlarca insana baktı. Sabahın erken saatlerinde kalkıp, duman ve gürültüden durulmaz hale gelmiş bu yerde suratlarında sıkıntılı ifadelerle bekliyorlardı. Bir yanı onlara sempati duyuyordu; diğer yanı kızıyordu. “Çocuklarını beslemek için çalışıyorlar tıpkı benim gibi” diye düşünüp onları anlıyor ama olup bitenlere ses çıkarmadan yaşamalarından nefret ediyordu.

80 yaşını geçmişti; artık genç sayılmazdı. Hala kuvveti yerindeyken, çocuklarına daha güzel bir gelecek sunmayı umuyordu. Aşağıdaki kalabalıktan farklı olarak, bir şeyleri değiştirmeyi düşünüyordu. Tek başına yapamazdı. Tüm dünyadan arkadaşları vardı. Bugün onlarla önemli bir toplantı yapacaktı. Köprünün üzerinde duran saate baktı. Burada düşüncelere dalmış insanları izlerken saat ilerlemişti ve geç kalmayı hiç sevmezdi. Uçarak toplantı yerine gitti.

Bir ağacın dalları arasına gizlenmiş ipi çekerek sinyal verdi. Teknolojik aletleri sevmezdi, sevse de kullanmayı beceremiyordu. Sonra iyi gizlenmiş toplantı yerine girdi. Arkadaşları gelmiş onu bekliyordu. Bir kısmı yaptıkları uzun yolculuğun etkisiyle yorgun görünüyordu. Ama ne kadar yorulsalar da yılmayacaklarını biliyordu. Onlara güveniyordu. Zaten yıllar süren mücadelelerinde aralarından hiç kimsenin ihanetine uğramamışlardı. “Bizim türümüze uzak bu tür huylar” diye düşündü.

Biraz hoş beş ettikten sonra, toplantının çağrıcısı olduğu için konuşmayı başlattı:

“- Arkadaşlar biliyorsunuz, yıllardan beri bir avuç asalak geleceğimizi karartıyor. Çocuklarımızın ekmeğini çalıyorlar. Kardeşlerimiz açlıktan yavrularını besleyemiyor. Artık iş öyle bir noktaya geldi ki, dünyayı yok etmeye başladılar. Çevre tahribatı hat safhada. Ormanlar kesiliyor, yakılıyor. Ne için? Bir avuç para babasının çıkarı için. Tarım yıkıma uğratıldı; hormonlu gıdalar yüzünden çocuklarımız hasta oldu. Bir çok canlı türü can çekişiyor. Gençliğimde yaşadığım, mutlu olduğum, aşık olduğum o topraklar çoktan yaşanmaz oldu. Bu beton yığınlarının arasına sıkıştık kaldık. Şehirlere göç eden bazı arkadaşlarımız çöpten besleniyor. Böyle bir utanca sessiz kalmamalıyız.”

Aralarındaki en genç arkadaşları, sıkıntıyla müdahale etti:

“- Tüm bunları biliyoruz, ihtiyar. Sadede gelelim. Seni dinlemek güzel ama ne yapacağımızı konuşalım bir an evvel. Yorgunuz ve açız.

- Peki arkadaşlar. Yeni bir örgütlenme değiliz. Bugüne kadar pek çok eylemimiz gerçekleşti. Yaptığımız uyarı eylemleri anlaşılmadı. Aslında gücümüzü hafife almıyorlar. Daha mücadelemizin ilk yıllarında, 1963 senesinde Amerika’da yaptıkları bir propaganda filmi ile bizi karalamaya çalıştılar. Kimsenin canına kastetmediğimiz halde bizleri cani olarak göstermek istediler. Yavrularımızın geleceği için mücadele ettiğimizi insanlardan gizlediler.

Artık uyarı eylemlerini sona erdirmenin vakti geldi. Mevcut koşullarda iktidarı almamız imkansız. Bu durum önümüze engel olmamalı. Bu işin sorumluları artık cezasız kalmamalı. Hedefli suikastlarla bu sömürücü asalakları titretebiliriz. İnsanları sorgulamaya itebiliriz.”

Toplantı yerinde kısa süreli bir sessizlik yaşandı. Herkes kafasını eğmiş düşüncelere dalmıştı. Herkes ihtiyarın haklı olduğunu biliyordu. Ama böyle bir tarz değişikliği aralarından çok kurban vermeleri anlamına geliyordu. Sonunda bir tanesi konuştu:

“- Bizim yerel örgütümüz henüz bu kadar bedel gerektiren bir eylem tarzına hazır değil. Hala aramızda bencillik hakim. Sanırım diğer yerlerde de aynı durum söz konusudur. Biraz daha zamana ihtiyacımız var.

- Daha ne kadar bekleyeceğiz arkadaşlar, diye bağırdı. Yaşım ilerledi, yıllardır hep aynı tartışmalar… Gelecek için kaygılıyım. Bu işin sorumluluğunu biz üstlenmezsek kim üstlenecek? Çok iyi biliyoruz ki bu mücadeleyi bizden başka bu kadar tutarlı yürütebilen olmadı. Hele o sermayenin, zenginlerin köpeklerine bir bakın. Adeta asalakların çanak yalayıcısı olmuşlar. Bir bütün olarak mücadeleyi biz sırtladık, artık bir ileri aşamaya sıçramamız gerekiyor.

- Öyleyse bize zaman tanı. Örgütleri bu konuda hazırlayalım. Eylem planları yapalım. En az kayıpla bu işi çözecek yolları araştıralım. O zamana kadar da uyarı eylemlerimize devam edelim.

- Ne kadar zamana ihtiyacımız var?

- Birkaç yıl yeterli.

- Peki, bunun son şansları olduğunu insanlara gösterelim. Artık ok yaydan çıktı arkadaşlar.”

Hepsinin yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı. Aldıkları kararın zorluğu ve korkunçluğuna karşın artık bir şeylerin değişmesi herkesin ortak isteğiydi.

Kanatlandılar ve dünyanın dört bir tarafındaki yerel örgütlerine doğru yol aldılar.

“Geçen hafta kargalar İstanbul'un farklı semtlerinde terör estirdi.(…) Ataköy ve Küçükyalı'da yaşayanlar karga saldırıları nedeniyle evlerinden dışarı çıkamaz hale geldiler.

(…)Geçtiğimiz yıl Almanya'nın Kiel kentinde kargalar insanlara saldırdı.

SERVET DÜŞMANI KARGALAR

Rus yetkililer kargalardan "Kremlin'in altın süslemelerini gagalarıyla hasar veriyor, katedrallerin süslemelerini parçalıyorlar" diye şikayet ediyor. - 19.6.2006 Sabah gazetesi

“İSTANBUL Kadıköy’de Bağdat Caddesi’nde dün, ünlü yönetmen Alfred Hitchkok’un "Kuşlar" filmindekini aratmayan sahneler yaşandı. Bankaya gitmek üzere evinden çıkan emekli gazeteci Erdinç Ispartalı, Suadiye’de caddede yürüdüğü sırada bir karganın saldırısına uğradı.

Gazeteci Erdinç Ispartalı’ya (solda) ilk müdahaleyi yapan eczacı Vakıf Erol (üstte), bir haftada 10 kişinin karganın saldırısına uğradığını söyledi. – 31.5.2007. www.haberturk.com

“Suadiye’de bir mahallenin hava sahası tamamen kargaların eline geçmiş.

Gelene geçene dalıyorlarmış.

Pazar günü de Nişantaşı’nda ortalığı birbirine kattılar. -05.06.2007 Akşam gazetesi

Hiç yorum yok:

Popüler yazılar