Kaç yıl geçmişti aradan? Altı yedi? Yoksa çoktan on olmuş muydu? Uzun süredir uğramadığım bu ev acıyla doluydu, ona dair hatırladığım ilk anlar bile ölümün gölgesini taşıyordu. Gene de insanlar burada yaşamaya devam etmiş, gülmüş, ağlamış, sevişmiş ve kavga etmişti. Çocuk kahkahaları bile çınlamıştı duvarlarında.
Eve giden yolu
tekrar tanıması zordu, zeytin ağaçlarını görünce anladım vardığımızı. Arabadan
inip çantamı sırtladım. İçimde tarifi zor bir burukluk vardı. Her adımda
burnumun sızladığını hissediyordum. Sanki bir ağlasam rahatlayacak gibiydim,
ama ağlamak için bir sebep bulamıyordum.
Kapıdan içeri
adımımı atınca durum netleşmişti. Burnuma anılar kaçmıştı, acılar oturmuştu, bu
evin terasından baktığım yıldızların tozu doluşmuştu. Gözyaşlarımı içime çeksem, hepsi tapır tapır
dökülecek gibiydi, ama gözyaşları gözümden akmıyordu.
Zoraki gülüşlü
güzel bakışlı sakallı adam geldi aklıma. Son aylarını ben ondan habersiz, o
benden habersiz burada geçirmişti. Neydi ona son sözüm, bilmiyorum. Belki
‘Hoşçakal amca’. Ne kadar saçma ölüm döşeğinde yatan birine ‘Hoşça kal’ demek.
Ama ona ‘Elveda’ da diyemedim, hiç diyemeyeceğim.
Sonra bir kadının
imgesi belirdi gözlerimin önünde. Bu eve geldiğimizde amcam duvardaki resimlerinden
bize bakardı. Onunla şarap içer aşktan ve politikadan konuşurduk. Karşıdaki
zeytin ağaçlarının altında sahil kenarında bir gece vakti sevişmiştik. Sonra
uzanmış dalgaların seslerini dinlerken kafasını göbeğime yatırmıştı. Zamanın ve
mekânın tadına doymuştuk.
Buraya gelen başka
bir kadın daha vardı. Cazibeli ama vahşi, çok mutsuz ve çok saldırgandı. Onu bu
evden otobüsle İstanbul’a yolladığımda son kez görmüştüm yüzünü. Son
anlarımızda alıngandı, sevgisiz bakıyordu. Kafasını diğer tarafa çevirdi araba
kalktığında. Ama ağlamıyordu, beni cezalandırıyordu. O son bakışı benden
esirgiyordu.
Ben bu anılarımın
içinde gezinirken, babam burnumun aktığını fark etti. ‘Ne oldu? Rahatsız
mısın?’ diye sordu. ‘Kedi, herhalde alerji yaptı.’ dedim. Bir ağıt yaksam,
rahatlayacak gibiydim. Ama ağıt yakmayı bilmiyordum, ölüme hep marşlarla
gideceğimi zannetmiştim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder